2 Haziran 1889, 1908 Hürriyet Devrimini başaran İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin kuruluş günü olarak kabul ediliyor. O tarihte kurulan örgüt gerçekte Cemiyetin ilk çekirdeğidir.
İttihat ve Terakki nasıl bir örgüttü? Bu önemli soruya verilecek en iyi yanıt, çok değerli iki adın açıklamaları olabilir: Tarık Zafer Tunaya, İttihat ve Terakki’yi, “Türkiye’nin yakın tarihine egemen olmuş ve damgasını vurmuş ilk ve en büyük siyasal örgüt” olarak niteliyor. Ziya Gökalp ise İttihat Terakki hareketini, “Türk Milleti’nin ruhundan doğmuş bir mefkûre hamlesi” olarak tanımlıyor.
İşte bu devrimci örgüt, 21 Mayıs 1889’da İstanbul’da, Askeri Tıbbiye’nin bahçesinde ve odunluğunda yapılan toplantılarda filizlenmeye başlıyor. Kurucular: Makedonya’dan Ohrili İbrahim Temo, Harputlu Abdullah Cevdet, Diyarbakırlı İshak Sükuti, Kafkasyalı Mehmed Reşid, Bakülü Hüseyinzade Ali’dir. Bu beş gencin örgütlerine o zaman verdikleri ad: İttihad-ı Osmani, yani Osmanlı Birliği Cemiyeti’dir. Askeri Tıbbiye, o yıllarda Sirkeci’dedir.
İlk toplantılardan sonra Edirnekapı dışında İnciraltı mevkiinde,2 Haziran 1889’da daha geniş bir katılımla kuruluş kesinleştiriliyor. Trabzonlu Abdülkerim Sebati, Üsküdarlı Şerafettin Mağmumi, Bosnalı Ali Rüştü, İstanbullu Asaf Derviş’in de katılımıyla yapılan bu toplantıda Ali Rüştü Cemiyete reis, Şerafettin Mağmumi kâtip, Asaf Derviş de veznedar olarak seçiliyor.
Kuruluş toplantısının yapıldığı İnciraltı mevkii, Mithat Paşa’nın Çiftliği’nin arazisi içindedir. Gençler bu seçimleriyle, mücadelelerinin Birinci Meşrutiyetin mimarı Mithat Paşa’nın devamı olduğu gerçeğini, tarihe bir not olarak düşmek istiyorlar. Birinci Meşrutiyet, Mithat Paşa’nın ve diğer Genç (ya da Yeni) Osmanlıların mücadelelerinin ürünüdür. İkinci Meşrutiyet ise onların anısını, ülküsünü yüreklerinde taşıyan Genç Türklerin (Jön Türkler) cesaretli ve kararlı fedakârlıklarıyla kazanılıyor.
Örgütün kuruluş tarihi de benzer biçimde özenle seçiliyor. 1889 yılı, 1789 Büyük Fransız İhtilali’nin 100. yılı olması bakımından çok anlamlıdır. O yıl Paris’te 1789 İhtilali’nin anısına büyük törenler yapılıyor, sergiler açılıyor. Bu kutlamaların yankıları, Osmanlı İmparatorluğu da dâhil tüm dünyaya yayılıyor.
İttihad-ı Osmani Cemiyeti’ni kuran gençlerin tümü Fransızca eğitim veren ve Batı modeline göre kurulmuş Askeri Tıbbiye’nin öğrencileridir. Fransız İhtilali’ni ve fikirlerini biliyorlar. Onlar, eğitimleri sayesinde dış dünyaya ulaşabiliyorlar. Yasak kitapları ve diğer yayınları okumak, bu mücadelenin başlangıcını oluşturuyor. Öğrenciler birbirlerini bu ilgiye göre ayırt ediyorlar.
Askeri Tıbbiye’de atılan bu ilk adımı, Mekteb-i Mülkiye ile Harbiye izliyor. II. Abdülhamit iktidarı kurulan komiteleri buluyor, yargılıyor. Yargılananlar genellikle sürgünle cezalandırılıyor. Bu genç devrimcilerin önemli bir grubu Şeref vapuruyla Trablusgarp’a sürülüyor ama onları Trablusgarp’ta tutmak mümkün olmuyor. Büyük bir bölümü Avrupa’ya geçmeyi başarıyorlar. Avrupa’nın çeşitli merkezlerinde örgütlenme, gazete ve dergi çıkarma çalışmalarını sürdürüyorlar.
JÖN TÜRKLERİN AMACI NEYDİ
Gençlerin amacı, Sultan Abdülhamit’in istibdadına (baskı rejimine) karşı mücadele etmek ve “Hasta Adam” ilan edilen Osmanlıyı, meşrutiyeti geri getirerek bir kanun devletine bu yolla da başı dik onurlu bir devlete dönüştürmektir. Bir başka deyişle iyileştirmektir. Kaleme aldıkları Osmanlı İttihat ve Terakki Cemiyeti Nizamnamesi’nde bu amaçlarını net bir biçimde ifade ediyorlar:
Mevcut hükümetin adalet, eşitlik, hürriyet gibi insan haklarını ihlal eden ve bütün Osmanlıları gelişmeden alıkoyarak vatanı yabancı tahakkümüne düşüren idare tarzına (karşı), İslâm ve Hıristiyan vatandaşlarımızı uyarmak amacıyla, kadın ve erkek bilcümle Osmanlılardan oluşan Osmanlı İttihat ve Terakki Cemiyeti teşekkül etmiştir. (Osmanlı İttihat ve Terakki Cemiyeti Nizamnamesi, 1890)
OSMANLI AYDINI ÖRGÜTLÜ OLMAK İSTİYOR
Osmanlı aydını Abdülhamit’in istibdadına karşı mücadelesinin başarıya ulaşması için “teşkilatlanması” gerektiğini kavrıyor. Fakat Cemiyet, birlik halinde tek ve güçlü bir örgüt olarak kurulamıyor. Osmanlı İmparatorluğu’nun yapısı, II. Abdülhamit’in ezici, korkutucu baskı rejimi ve diğer tarihi gerçekler buna olanak vermiyor. Örgütler, çoban ateşleri gibi çeşitli adlarla, farklı tarihlerde kuruluyor, jurnal ve tutuklamalarla dağılıyor ve yeniden ortaya çıkıyor.
O dönemin tanığı olan Hüseyin Cahit Yalçın bu durumu vurguluyor: “Abdülhamit devri memleketin hemen her tarafında ve bilhassa İstanbul’da, dağınık ve birbirinden habersiz ve ayrı bir halde birçok cemiyetlerin kurulmasına şahit olmuştur. Kanuni ve açık surette siyasi faaliyete imkân olmayınca, vatanlarının mukadderatları ile yakından alakadar olan kimselerin gizli faaliyet imkânları aramaları pek tabii idi. Memleketin içinde öteden beri gizli bir hürriyet ırmağı toprak altından akıp geliyordu. Bu temiz ve ilahi cereyanı padişahlar idaresi mahvedememiş, yalnız gizlenmeye mecbur bırakmıştı.”
Sina Akşin, 1889’dan da önce Jön Türk örgütlenmesi olan bir dernekten söz ediyor:“1865’te İstanbul’daki Belgrat Ormanı’nda piknik yapan altı genç, İttifak-ı Hamiyyet adında gizli bir dernek kurdular.Bunların arasında Mehmet ve Namık Kemal Beyler vardı. Ortak tutumları Ali ve Fuat Paşaların siyasetine muhalefetleriydi. İktidardaki bu paşaları Avrupa Büyük Devletleri karşısında fazla tavizci buluyor, buna rağmen Osmanlı bütünlük ve egemenliğinin yine de gerektiği gibi korunamadığına, devletin dağılmaya doğru gittiğine inanıyorlardı.”
HÜRRİYET DEVRİMİ’Nİ GERÇEKLEŞTİREN ÖRGÜT
Osmanlı İmparatorluğu’nda olduğu kadar, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde de çok önemli bir rolü olan, 1908 Hürriyet Devrimi’ni gerçekleştiren, Selanik merkezli örgüttür. Bu teşkilat, Talât Bey tarafından 1906 yılının Eylül ayında kuruluyor. Talât Bey arkadaşlarını; gizli çalışan, hedefinde iktidar olan, ihtilalci bir örgütle mücadeleye çağırıyor: “Arkadaşlar, gazete, dergi okumak, toplanıp dağılmakla bu iş bitmez. Taraftarlarımızı çoğaltalım…” En çok güvendiği 10 arkadaşıyla birlikte, Selanik’te, Beş Çınar bahçesinde, “Osmanlı Hürriyet Cemiyeti”ni kuruyor.
Heyeti Âliye’ye, yani bu örgütün merkez yönetimine İsmail Canpulat, Rahmi Bey ve Talât Bey seçiliyor. Manastır Şubesini kuracak olan Enver Bey, 12 no.lu üyedir. Daha sonra hızla yaygınlaşan örgüt hücrelerden oluşuyor.
Enver Ziya Karal’ın bu örgüte ilişkin değerlendirmesi şöyle: “Osmanlı Hürriyet Cemiyeti kuruluş bakımından olduğu gibi ülküsü ve ülküsünü geliştirmek için kabul etmiş olduğu usul bakımından da ihtilalci bir cemiyet idi. (…) Meşrutiyete götüren olaylar Selanik Genel Merkezi’nin çalışmaları doğrultusunda gelişti ve genişledi.”
Bu merkez, bir yıl sonra 1907’de Paris’teki Ahmet Rıza Bey grubuyla birleşerek, “Osmanlı Terakki ve İttihat Cemiyeti” adını alıyor. Daha sonra kısaca “İttihat ve Terakki” adı benimseniyor. Terakki, ilerleme; ittihat ise birleşme anlamını taşıyor. Cemiyet’in yapısı içine aldığı bir örgüt de Şam’da kurulmuş olan Mustafa Kemal Bey’in Vatan ve Hürriyet Cemiyeti’dir.
Mustafa Kemal Bey (Atatürk), Hakkı Baha Bey’in (Pars) Selanik’teki evinde yapılan yemin töreniyle, 29 Ekim 1907’de, 322 numaralı üye olarak Osmanlı İttihat ve Terakki Cemiyeti’ne giriyor.
İttihat ve Terakki Cemiyeti, 1908’den 1918’e kadar, Jön Türk hareketinin en güçlü siyasi örgütlenmesi oluyor. 1909 sonu itibarıyla 360 şubeye, 850.000’den fazla üyeye, mecliste çoğunluğa ve hükümet üzerinde etkide bulunan nazırlara sahiptir.
Feyziye Özberk
Kaynak:
Feyziye Özberk, Talât Paşa İttihat Terakki Tarihi/Posta Memurluğundan Devrim Önderliğine, Kırmızı Kedi Yayınevi, Ekim 2021, İstanbul.