Seray Şahinler – Telif haklarının mevcut durumu ve akıbeti son yıllarda daha çok konuşuluyor, tartışılıyor. Gerek yasal düzenlemeler gerek meslek birlikleri ve varislerin çabalarıyla yazarların hakkı daha sıkı tedbirlerle korunuyor diyebiliriz. Türkiye’nin 1959’da Osman N. Karaca tarafından kurulan ilk telif ajansı ONK ise bu alandaki en köklü kurum. Kitap, tiyatro, sinema-tv alanındaki çalışmalarını sürdüren ONK Yönetim Kurulu Mehmet N. Karaca ile Türkiye’deki telif hakları üzerine konuştuk…
Türk edebiyatının yurt dışındaki tanınırlığı ve bilinirliği son yıllarda ne durumda?
Büyük bir değişikliğin var olduğunu düşünmüyorum. Bizim gibi ajansların çabaları ve bazı yazarların bireysel girişimleriyle ve mutlaka Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın yabancı yayıncılara kendi dillerine çeviri için sağladığı teşvik programı TEDA’nın etkisiyle yurt dışında yayımlanan Türk eserleri nicelik olarak artmış görünebilir ama bu Türk Edebiyatı’nın tanınırlığı ve bilinirliğini ciddi oranda arttırdı mı bilemiyorum. Bir hususa dikkat çekmek isterim. Eserlerimizin büyük pazarları oluşturan İngilizce, Fransızca gibi Batı dillerinde yayımlanıp yayımlanmadığına bakıyoruz, bunu ölçü alıyoruz. Ancak İngiltere’de çeviri eser oranı yüzde 5, Amerika’da yüzde 3, Fransa’da biraz daha iyi yüzde 15’in biraz üzerinde. Yani dünyanın dört bir yanından yazarlar eserleri bu dillere çevrilmesini ümit ediyor ama sonuçta oradaki yayıncıların yayımlayabileceği çeviri eser sayısı da sınırsız değil. 2019 başında telif hakkı kalkana kadar Sabahattin Ali’nin başta “Kürk Mantolu Madonna” olmak üzere eserlerini tüm önemli pazarlarda yayımlatma başarısını yakaladık. Öncesinde Reşat Nuri Güntekin’in “Yaprak Dökümü”, “Dudaktan Kalbe” gibi eserlerinden uyarlanan televizyon dizilerinin yurt dışında tanınması özellikle Rusya, Doğu Avrupa ve Balkan ülkelerinde yazarın eserlerinin sıkça yayımlanma olanağı bulmasına yol açtı. Son dönemdeki en önemli başarımız ülkemizde de yeniden keşfedilen yazarımız Suat Derviş’in “Çılgın Gibi” adlı romanının “In the Shadow of the Yalı” adıyla ABD’de yayımlanması oldu. Yazarın “Ankara Mahpusu” adlı eseri de yakında bu ülkede yayımlanacak.
Telif hakları bugün ne durumda peki? Şu an yaşanan sıkıntılar sorunlar neler?
Geçmişte yaşanan sıkıntıları düşündüğümde bugün telif hakları konusunda hiç de küçümsenmeyecek bir ilerleme söz konusu elbette. ONK Ajans Türkiye’nin ilk telif hakları ajansı ve rahmetli babam Osman N. Karaca tarafından 1959 yılında kuruldu. Ben lise öğrencisiyken, ‘70’li yılların ikinci yarısında bile edebiyatla, sanatla doğrudan ilgili olmayan çeşitli yaş gruplarından insanlar telif hakkı kavramının ne olduğunu bilmiyorlardı. Bugün belirli bir eğitim düzeyindeki herkes için bu kavram bilinir olmuş durumda. Yaşanan sıkıntılara gelince; bizim ajans olarak çalışma alanlarımız kitap, tiyatro, sinema ve televizyon ve her birinin kendine özgü sıkıntıları oluyor elbette. Örneğin bugün yayıncılık endüstrisinin her türlü sorunu elbette bize ve tabii temsil ettiğimiz yazarlara yansıyor…
Türk tiyatrosundaki yeni sesler, yeni oyunları ve yazarları daha çok keşfediyor artık. Tiyatrodaki telif hakları ne durumda?
İki konuya değinmek isterim: Birincisi, küçük toplulukların bazıları özgün eserlerin isimlerini değiştirerek, afiş ve duyurularında yazar adına yer vermeyerek telif ödemekten kaçınıyorlar. Bunu ayıplıyorum ve ayrıca hak teslimiyeti açısından hatalı buluyorum. Tiyatro sanatını icra eden sanatçılara hiç yakıştıramadığım bir durum. İkincisi ise küçük bir şikâyet. Gerek bazı ödenekli tiyatrolar gerekse özel tiyatrolar sahnelemek istedikleri oyunların, özellikle de yabancı oyunların telif hakkı için ajansımıza bazen çok geç başvuruda bulunuyorlar. Öğreniyoruz ki oyun programa alınmış, provalara başlanmış, prömiyer günü gelmiş çatmış, böyle bir zamanlamayla tiyatro bize telif hakkı başvurusunda bulunuyor. Oysa yabancı bir yazarın yurt dışındaki ajansı söz konusu oyunla ilgili belki hiç rasyonel olmayan bir avans talebinde bulunacak. Belki oyunun oynanmasını istemeyecek. Politik nedenlerle geçmişte böyle durumlar oldu. Bu durumda haftalarca provalarda verdikleri emeğin boşa gitme olasılığı ortaya çıkıyor. Bizi üzen bu tür durumlar oluyor. Sorun çıkmasa bile bize sözleşme sürecini tamamlamak için yeterli süre kalmıyor.
Kültür yayıncılığı pazarın yüzde 45’i
Türkiye’de yayıncılık için zor bir süreç işliyor. Kâğıt krizi yaşanıyor fakat bir yandan da kitap basım adetlerinde artış söz konusu. Nasıl görüyorsunuz bugünkü tabloyu?
Bir süre önce rakamlara baktığınızda kitap pazarında minimal bir büyüme var gibiydi ama son dönemde raporlarda ciddi düşüşler görüyoruz. Ayrıca bu rakamlara bakarken dikkate alınması gereken bir husus var. Pazarın yaklaşık yüzde 50’sini eğitim kitapları, yüzde 5 civarını da inanç kitapları oluşturuyor. Dolayısıyla açıklanan bandrol sayısının ancak yüzde 45’i kültür yayıncılığına ait. Evet, yayıncılık sektöründe hem pandeminin hem de ülkenin içinde bulunduğu ekonomik koşulların bir neticesi olarak ciddi sıkıntılar yaşanıyor. Bunun bize yansıması kaçınılmaz, ama bir yayınevi olmadığımız için bu konuda ayrıntılı bir teşhis sunmam pek doğru olmayabilir. Şunu söyleyebilirim; temsil ettiğimiz yerli ve yabancı yazarların eserleri açısından yayınevlerinin çok daha seçici olmak durumunda kaldıklarını, yeni yazarlar ve eserler konusunda çok fazla risk almak istemediklerini gözlemliyoruz.