Bu yazıyı günün hangi saatinde okuyor olursanız olun eminiz domates ya da domatesli bir yemek yiyeli en fazla birkaç saat olmuştur. Çünkü domates, Türk mutfağında hem tek başına yenebilen hem de her türlü yemeğe lezzet katan bir meyvedir. Evet, domates bir meyvedir. Bugün sofralarımızın vazgeçilmezi olan domates ve patates gibi pek çok meyve ve sebze, hayatımıza gireli pek çok uzun zaman geçmedi.
Yalnızca biz değil, Avrupalılar da domates ile çok geç tanıştılar. Çünkü kendisi eskiden uzak bir kıtada yetişen bir meyveydi. Eski kıtaya gelmesi ve buradaki insanlarla tanışması yalnızca birkaç yüzyıl önce yaşandı. Öyle ki Avrupalılar bu meyve ile ilk tanıştıkları zaman uzun bir süre onu zehirli sandıkları için yemediler. Gelin biraz geçmişe yolculuk yapalım ve domates ilk defa nasıl ortaya çıktı sorusu üzerinden domatesin tarihine yakından bakalım.
Öncelikle domatesi tanıyalım:
Domates, itüzümü ailesinden gelen ve çiçekli bitki olarak kabul edilen yenebilir bir meyvedir. Zengin bir C vitamini deposudur. Lifli yapısı, A ve E vitaminlerine sahip olması nedeniyle son derece sağlıklı kabul edilir. Çiğ olarak tüketilebileceği gibi sayısız yemekte de kullanılabilir. Bugün üretilen domateslerin büyük bir bölümü konserve, domates suyu, ketçap, püre, salça, kuru domates gibi yan ürünlerin imalatında kullanılıyor.
Domates bitkisi, milyonlarca yıldır dünyada:
İlk domates bitkisinin tam olarak ne zaman ortaya çıktığı bilinmiyor ancak tahminlere göre Güney Amerika bölgesinde tarih öncesi bir bitki olan nighshade türünün evrimleşmesi ile ortaya domates, tütün, patates ve biber gibi meyve ve sebzelerin bitkileri çıktı. Domatesin evcilleştirilmesi ise birkaç bin yıl önce yaşandı.
Yaklaşık olarak milattan önce 500’lü yıllarda Meksika ile Kosta Rika’nın kuzey bölümü arasında yer alan topraklarda ilk kez domatesin evcilleştirildiği düşünülüyor. Bölgenin hakim medeniyeti olarak Aztekler, domatesi kullanıyorlardı. Bu kullanım daha sonra Orta ve Güney Amerika bölgesine yayıldı. Hatta domatesin halüsinojenik etkilere sahip olduğu bile düşünüldü.
Avrupalılar domatesle tanışıyor:
Güney ve Kuzey Amerikalılar binlerce yıldır kendi hallerinde huzur içinde yaşarken Kristof Kolomb isimli bir gezgin, yeni bir kıta bulma arayışına girdi. Kesin olmamakla birlikte Kolomb, 1493 yılında Amerika kıtasını keşfetti. Ancak domatesi Avrupa’ya götüren Kolomb değil, Hernán Cortés oldu.
Yeni kıta keşiflerine katılan bir İspanyol olan Hernán Cortés, Azteklerin olduğu Güney Amerika’yı keşfeden isim olarak bilinir. Tenochtítlan’ın yağmalanmasından ve sayısız insanın öldürülmesinden sonra Cortés, gururla bir fatih olarak ülkesine döndüğü zaman yanında o güne eski kıtadaki kimsenin görmediği bir meyve getirdi; domates.
Uzun yıllar domatesin zehirli olduğuna inandılar:
Eğer doğal hayata biraz aşinaysanız daha önce hiç görmediğiniz bir meyvenin parlak kırmızı renginin zehir işareti olduğunu bilirsiniz. Avrupalılar da domatesin güzelim kırmızı rengini görünce tam olarak böyle düşündüler. Yine de İspanya hükümeti fatihlerinin getirdiği bu meyveden hoşlandı ve 1540’lı yıllarda İspanya’da ve onun kolonilerinde yetiştirilmesine karar verdi. Bir dönem İspanya’nın milli meyvesi olduğunu söyleyebiliriz.
İspanya dışında kalan diğer Avrupa ülkeleri de domatesle benzer bir dönemde tanıştılar ancak zehirli olduğu düşüncesinden bir türlü vazgeçemediler. İngiltere’de de durum aynıydı. Yine de hiçbir Avrupalı bu meyvenin güzelliğini görmezden gelemedi ve 18. yüzyıla kadar yani yüzlerce yıl boyunca masa süsü olarak kullandılar.
Domates: aşk elması
Elbette Avrupalıların bu inancı zaman içinde kırıldı. Bu kırılım, domates bitkisinin İspanya’da ve İtalya’da ıslah edilmesi ile başladı. 18. yüzyılın ortalarında başlayan ıslah çalışmaları ile birlikte artık Avrupalılar domatese alışmış ve yemeye başlamışlardı. Hatta bu meyveyi o kadar çok sevdiler ki İtalyanlar ona altın elma, Fransızlar ise aşk elması dediler. Evet, domates de aşka dahildir.
19. yüzyılın ilk yıllarına geldiğimizde ise domates, Asya kıtasında yayılmaya başladı. Domates bitkisinin bölgede ekilmesini sağlayan ise Suriye’nin İngiltere elçisi John Barker oldu. Ekim işlemi zamanla İran ve Çin’e de yayıldı. Türkler olarak bizim domates ile tanışmamızın hikayesi ise bir hayli ilginç.
Domates Osmanlı’ya ne zaman geldi?
Osmanlı’nın domates meyvesi ile tanışması hakkında pek çok farklı rivayet vardır. Örneğin bazıları Avrupalıların zehirli olduğuna inandıkları bu meyve ile Fatih Sultan Mehmet’i zehirlemeye çalıştıklarını iddia eder. Fatih’in 1481 yılında öldüğünü, domatesin ise Avrupa’ya 1540’lı yıllarda geldiğini düşünürsek bu iddianın tamamen yanlış olduğu ortaya çıkıyor.
Peki domates Osmanlı’ya ne zaman geldi? Domatesin Osmanlı’ya gelişi ile diğer Asya ülkelerine yayılması benzer bir dönemde yani 19. yüzyılda yaşanmıştır. Ancak domatesi mutfağımızda kullanmamızın nedeni yeni bir lezzet arayışında olmamız değildi, yalnızca Avrupalılara özenmiştik.
Osmanlı Devleti için 19. yüzyıl ıslahatlarla geçen bir dönemdir. Bu yenilikler yalnızca siyasi ve askeri alanda olmadı, kültürel alanda da sayısız yenilik yapıldı. Avrupalılaşmak isteyen dönemin Osmanlı bürokratları artık Avrupa’da vazgeçilmez bir gıda haline gelen domatesi aldılar ve Türk mutfağına kazandırdılar. İyi ki de yapmışlar.
Daha pek çok meyve ve sebze ile Osmanlı bu dönemde tanıştı:
Amerika kıtasının keşfi ile birlikte Avrupalılar domatesin yanı sıra patates, fasulye, kırmızı biber, yeşil biber, mısır, yer elması ve kabak gibi daha pek çok yeni meyve sebze ile tanıştılar. Tüm bunların Osmanlı’ya gelmesi ise domates ile aynı dönemde yaşandı. Ancak öncesinde de domatesi biliyorduk.
Domatesin Avrupa saraylarına ilk girişi 16. yüzyılda olmuştur. Muhtemelen o dönem elçilerden bir tanesi Osmanlı sarayına da domates getirdi ama bu domates ham halde yani yeşil renkteydi. Kavata olarak adlandırılan bu yeşil domates uzun yıllar saray mutfağında kullanıldı. Ancak asla kırmızı olarak yenmedi çünkü kızardığı zaman bozulduğu düşünülüyordu.
Konu hakkında kesin olmayan bir hikaye daha var. Osmanlı sarayından kızardığı için atılan domatesleri fakir halk alıyordu. Artık bozulduğunu düşündükleri bu meyveyi en azından yenebilir hale getirmek için eziyor ve tuzla karıştırıyorlardı. İşte salçanın Türk mutfağına kazandırılma hikayesi de bu şekildedir.
Türk ve dünya mutfağının vazgeçilmez meyvelerinden bir tanesi olan domates nasıl ortaya çıktı sorusunu, domatesin dünden bugüne tarihi üzerinden anlattık. Henüz kısa bir süre önce tanıştığımız bu meyveye böylesine alışmamız hakkındaki düşüncelerinizi yorumlarda paylaşabilirsiniz.
Sofralarımızın bir başka vazgeçilmezi yoğurdun tarihini ise bu içeriğimizden okuyabilirsiniz: